26 Nisan 2008 Cumartesi

Lost S04E09 "the shape of the things to come"

Ta başından beri ben delirmiş gibi "Lost Lost" (bkz.lost lost diye nicesine sarıldım) diye dolanırken, arada durdurup, anlat/ne ki o/nasıl/konusu ne? diyenler oldu. Nasıl anlatırsın ki? 4. sezonu takip edebilmek için ilk 3 sezonu özetlememi isteyenler oldu. Özetliyorum: bir ada var bir uçak düşüyor ve ardından "herkesin "LOST"u kendine".

4 sezonun ikinci yarısını dün akşam izledik:
  • Her şeyi bilen Ben her gördüğü kara adamı Türk zannedenlerdenmiş.
  • Adada Sawyer'dan daha delikanlısı yok imiş.
  • Hugo'nun eline bebek çok yakışmış.
  • Filler tepişir, çimenler ezilirmiş. (Filler malum da, bu bölüm itibariyle çimenler Alex, Penelope, hatta Desmond oluyor.)

Tadilattayız

Sonuncu tuvaletimiz de gidş yönünü değiştirince, Akbulut'a" imdat" dedim. Bu güne kadar bu evde çalışmış en usta, en kibar, en becerikli tesisatçıyı buldu. 3 tuvalette yenilendi.

Ardından merdiven korkuluklarımız takıldı. Akbulut, eve gelip de kiracı olduğumuzu hatırlatarak beni avutana kadar, işbilmez olduğu kadar pişkin, pişkin olduğu kadar yalancı usta ile muhattap olup sinirden dişlerimi gıcırdattım. "bu ev benim olsaydı zaten monte edemezdiniz bunları, alıp geri götürmüştünüz çoktan" lafını ta işin başında ettiğimden, sonuna laf kalmadı, gittiler. Biz de çapaklı ferforjelerin kötü kokusuyla, mermerlerdeki, duvarlardaki kaynak izleri ile başbaşa kaldık.

Bir gün kendi güzel evimiz olacak. Diliyorum, diledim.

22 Nisan 2008 Salı

9. Geleneksel Göcek Çocuk Şenliği

Bu şenlik, her yıl Göcek Kültür ve Turizm Derneği önderliğinde düzenleniyor. Her yıl bir takım yeni ince detaylarla süsleniyor, her yanından iyi niyet, idealizm ve özveri akıyor.

Derneğin resmi internet sitesi: http://www.gocekkulturder.org/ dan detaylarına ulaşabilirsiniz.

20 NİSAN


Şenlik, Fuat Saka'nın konseri ile başladı. İki yaz evvel Datça'da da izlediğim Fuat Saka'nın istek çalmayı ve bis yapmayı sevmediğine emin oldum. Konserden önce tüylerimizi diken diken eden bir açılış konuşması yapan Dernek Başkan yardımcısı Onur Ugan'ın sahnede Fuat Saka'dan daha uzun kaldığını söyleyebiliriz. Uzatmayayım, gittiğim en kısa konserdi. Bu yıl Göcek nüfusunun artmasına neden olan inşaatlarda çalışan Karadeniz kökenli ustaların ve işçilerin tüm hevesleri kursaklarında kaldı, çarşambayı bir türlü sel almadı.


Konser çıkışı, ahaliden etkilenip çekirdek temin ettik, çitledik, yayıldık..











21 NİSAN

Eski oyuncaklarını birbirlerine satsınlar diye planlanmış olan Çocuk Pazarı'nda, evde ne bulduysa toplayıp getirmiş çocuklar ve yer yer pazarlamalarını üstlenmiş ebeveynleri vardı. Daha sonra uçurtma şenliği esnasında bir anne anlatıyordu, çocuğu şenlik için yapılmış uçurtmasını satmış (ki o esnada Göcek'te Uçurtma kıtlığı var), annesi niye sattığını sormuş, çocuk "sen verecek miydin 2 lira bana, ha anne?" diye diklenmiş. Annenin isyanı " benim yaptığım uçurtmayı bana satacakmış ayol!" şeklindeydi.

Neyse, fotoğraflarda da göreceğiniz üzere, şenlik esnasında çocuklar dereye taş atmakla eğlenirken, bilimum babalar, hatta baba olmayanlar bile hırs yaptılar. Gelecek yıl, Uçurtma Şenliğinin "Çocuklar" ve "Çocukluğunu Unutmayanlar" diye iki ayrı kategoride yapılmasını talep ediyorum.











22 NİSAN

Akşam üzeri meydandaki model tekne sergisini gezdik, babacığım burada olsaydı kesin daha uzun süren bir gezi olurdu. Biz bakıp geçtik nihayetinde, ama onu kesinlikle modellerin önünden ayıramazdık. Tek tek incelerdi hepsini eminim.

Akşam Aksaz Deniz Üssü Bandosu'nu izlemeye gittik. Ses sistemi kötüydü, tizler çatlıyordu ki, orkestra da farkedince bastan oynaklarla devam edip bitirdiler konseri. Ardından 9 ülkeden 10 folklör grubunu izledik: Sırbistan, Bosna Hersek, Romanya (2 farklı grup), Yunanistan, Kosova, Makedonya, KKTC ve Macaristan'dan gelmiş ekipler, büyük bir şevk ve enerjiyle hoplayıp zıpladılar.

Hiç kayırma yok, zira geçen yıl birincilikle de belgelenmişler; Fethiye Gazi İlköğretim Okulu'ndan gelenlerin gösterisi gecenin en güzel gösterisiydi. Zaten oyunlarını pek sevdiğim Muğla yöresinden, nefis bir kareografiyi adım şaşmadan ve uyum içerisinde oynadılar. Hem onları, hem de öğretmenlerini tebrik etmek lazım. En mini mini olanlar da onlardı, kabul etmek lazım; Balkanların çocukları biraz iri oluyorlar.

İstanbul Yeme İçme Günlüğü

Sonunda "yemeksepeti.com" dan bir şeyler seçip, ısmarlama zevkini tattığım ilk günün akşamı Umut, (sağolsun) bir BJK lı olan beni ve bir GS li olan Akbulut'u alıp, "FB Tesisleri"ne yemeğe götürdü. Şaşlık yedim. Mekan, servis, şarap, yemek oldukça güzeldi ancak, porsiyonlar pek ufaktı.
İkinci akşam, ne yediğimize aldırmadığımız sohbet koyuluğunda "Nevzade" gecesiydi. Otoparka girip çıkarken kokan kestanededir hala aklım.
Bir kaç cılız çabama rağmen, tuzlama, kelle paça içmek ve "İnci" de profiterol yemek kısmet olmadı. Gelecek sefere inşallah.
Ama sonunda şu meşhur "Glorias Jeans" de bir şeyler içme şansını elde ettim. Hiç abartmadan söyleyebilirim ki, Tepe Nautilus'taki şubesinde içtiğim "cappuccino", bu güne dek içtiklerimin en güzeliydi. Ancak hem zamanın, hem diş etlerimin azizliğine uğrayınca, koca bir yudumu bardakta bırakıp gönülsüzce hesabı istemek zorunda kaldım. Mekandan, edeceğim içten tebrik için ağzımı açmışken, garsonun hayret ve hayalkırıklığı içerisinde " Yoksa beğenmediniz mi?" demesini takiben, malesef inandırıcılığını kaybetmiş bir tebrikle ayrıldım.


Nostaljik Buluşma

İstanbul ziyaretime dair, korktuğum olmadı. Eda, kızları ve beni hem organize hem idare etti, Jülide transferden sorumluydu, Can da hesabı ödedi. Gençliğimizi kokladığımız, güzel bir akşam yemeği yedik True Blue'da; Eda, Meltem ve Jülide ile. Kısa oldu, tadı damağımızda kaldı, anılara bile dalamadık ama iyi ki gitmişim, özlemişim. Bu arada onlar hem aynı kalmış(yani genç-güzel bakımlı), hem çok yol almış(evlilik-kariyer-çocuk) Hala da eski enerjileri sabit, ben de bir yorgunluk, bir yorgunluk, imrendim.

Uygulamaya dönük olarak planlanmıştır: yaza tekrar buluşacağız Göcek'te, iple çekiyorum.

Tuğba gelemedi yalnız. Hem iş, hem bebek, hem evi uzak, hem de beni yarı yolda bırakan telefonumun azizliği. Havalanı buluşması ihtimalini de gecikmemiz yoketti.

Buluşma fotolarını "facebook"a koyunca Şenay ve Mine'den de isyan msgları aldım.


Anlaşıldı ki, özlemleri gidermek adına gidilecekse İstanbul'a, bir dahaki sefere daha organize olarak gitmek gerekmektedir.

15 Nisan 2008 Salı

Ebru Yollarda

Önce İzmir'e gittim. Annem hastalandı, koşturduk, ve hala teşhisini bile koyduramadık.Ablam geldi, şenlik oldu biraz, iyi oldu. Hem aile saadeti yaptım, hem de sağlık sistemimizin nasıl çalışmadığını anladım (bir düz röntgen hastanın eline 5 gün sonra mı verilir be ya?)

Hani etli ekmeği, Mevlanayı biliyordum ama hiç "Bıçak Arası" yememiştim. Annem sayesinde o şerefe de nail oldum, şükür.

Ardından Göcek'e geri dönüp, "bavul aç bavul kapa" ritüelimi yad ettim(şöyle oluyor bavulu aöıyorsun, senden evvel eve varmış diğer bavulla beraber boşaltıyorsun, içinden çıkanları çıkarıp sınıflıyorsun, kirlileri yıkayıp kurutup ütülüyorsun, tekrar neler götüreceğine karar veriyorsun,mevsimden ötürü karmaşa yaşıyorsun minik bavulda maksimum fayda sağlamaya çalışıyorsun.KArarsız kişiler için şeytan azabına dönüşebiliyor.)

Bu sabah Akbulut'la İstanbul'a geldik. İstanbul Film Festivalinin son 5 gününü yakalamış olsak da, tek bir filme dahi gidebilecek gibi değiliz. Görmeyi umduğum eski dostları da göremeyeceğe benziyorum. Herkes; iş güç , çoluk çocuk, hayat telaşında, bende hayat dümdüz. Engebelisi mi iyidir, bu mu bilemedim.