28 Eylül 2009 Pazartesi

AYAĞA KALKMA REHBERİ

  • Bir bilgisayar al (acilen), zira 12 yıldır ona bağımlısın, seni sen yapan zevkli bağımlılıklarından ödün vermeni isteyenler olmuştu, olacaktır daha, kulak asma.yaklaşık 10 yıldır kendine şevkat göstermiyorsun, amaç doğru gözükeni değil, sana doğru gelecekleri yapmak.
  • Bu süreçte sakinleştirici kullanma, komalık alkol alma. Sigara içebilirsin, dilediğin kadar, sabah akşam. (Geçmiş referanslar neticesinde bu süreçte kilo vereceğini zaten biliyoruz, o sebeple uyarmaya gerek duymadık.)
  • Yalvarırım uyu, uyumamak seni geriyor. Uyuyamıyorsan eski alışkanlıklarını benimse, kitap oku, ılık süt iç, güzel şeyler düşün (güzel şeyler; ucunda gözyaşı olan şeyler güzel şeyler değiller)
  • Senin için değerli olanları, seni iyi hissettirecekleri, sana sevgisini kanıtlamışları listele, (hayattan zevk alabileceğimi ve yalnız olmadığımı kendi kendime ispat etmek için bu)
  • Eski alışkanlıklarından bir kısmını terk et, en eski alışkanlıklarının bir kısmına geri dönme. (kahveyi terk edip, yeşil çaya dönerek başladık ya bismillah)
  • Kendine vakit ayıracağın kadar yoğun ve zevkle çalışabileceğin bir iş bul, (İş, değiştirilebilir bir şeydir, bunu arasıra kendine hatırlat, olumsuz şartları olan bir iş yerinde takılıp kalma)
  • İşte yaşama, daha evvel bunu yaptın, ucunda bir şirketin ceosu olmak yoktu oysa, kanımca hata yaptın. İş sadece iş olsun, senin kendi hayatın olsun, kitaplarla, gezilerle, yazılarla, notlarla dolu. Bu dengeyi bir kere bir işte tutturmuştun, onu taklit et, o vakit yaşadığını anlayabiliyorsun.
  • İmkanların olunca, Lisede hayal ettiğin gibi bir hayatın olsun, küçük bir ev, özgürlük, güzel döşenmiş, azıcık kariyer kendini tatmin için, gerisi özel zevklerine ve ailene/arkadaşlarına ayrılmış zaman. Üniversitede hayal ettiği hayatı denedin beceremedin, bir daha denersen bozuşuruz; onu artık boşver, bunu becer sen.
  • Bir takım hayallerini en derine göm, geri kalan hayatında çıkartıp bakıp, ağlayıp kahrolma. Göm ve sırtını dön. (ya en kolayı ya en zoru bu olacak?)
  • Bir takım unutamadıklarını/acılarını/travmalarını/haksızlığa uğradığını düşündüğün anlarını da bir yerlere göm, gömdüğün yeri unut. ( yoksa uyuyamıyorsun, uyumuyorsan, beyin uyuşturmaca yapıyorsan, gömdüğün yeri hatırlıyorsun demektir, çıkart başka bir yere göm. En fazla üç kere gömme hakkın var, sonrasında onlar imha olsunlar, işin bu kısmında kaderden yardım bekliyoruz.)
  • Kalan hayatın yaşadığından kısa olabilir, bir daha asla sana değer vermeyen, seni adam yerine koymayan kimse ile, mecburen bile olsa muhattap olma. (bu muhattabiyet seni öfkelendirip, karakterimi zedeleyen tek şey, o sebeple bu insan diyeti çok mühim. uymazsan kendine saygını kaybedecek kadar, kendini kaybedebildiğini, sabah akşam hatırlat)
  • Kendine kızdığında kendini cezalandırmayı bırak, bir ömre yetecek kadar cezalandırdın zaten, bir sürü alacağın var.

Pek ikna edici olmadı ama idare edeceğim, zira yaşama zorla tutunmak, seni sevenleri üzmemek için gülümseme, acını yaşayamama zorunluluğu ve ittire kaktıra mutlu olmak ancak bu kadar oluyor.

Daha beteri ile idare edebildiysem, bu listeyle de pekala başa çıkabilirim.

Gelecek ay görüşürüz.

27 Eylül 2009 Pazar

ACI BİR HİKAYENİN SONU

Bu blogu düzenli takip eden kimse yok, birileri takip etsin diye yazıyoruz ya, sanırım bu benim için geçerli değil. Beni tanıyan, aynı ortamda nefes alıp veren ve sevenlerin okumadığı/ okuyamayacağı bir alan benim için, gerçi böyle olmasını istemezdim. Hiç tanımadığım insanlar denk gelmiş de, gelip okuyor olabilirler. Hem onlarla paylaşmaktan endişe etmediğimden, hem iç dökme arzusundan, hem de yaşadıklarımdan elimde sadece bunlar kaldığından, gün geçtikçe hayat paylaşımından travma dökümüne döndü.

Bu yaz, baştan sona travma dolu bir ilişkinin sorumlusu olarak, bana beni unutturmuş, bana beni başka birisi yapıp anlatmakta olan birisiyle savaştığımı farkettim. Aslında korkup/farkedip/korkup da hiç itiraf edemediğimi; sevilmediğimi farkettim. Bir adım ileri geçip, kabul de ettim: Sevgisizlikle niye savaşırsın?

Sevgiyi hatırlıyor muyum? Kendi sevgi anlayışımı mı yarattım?

Sevgi merak etmektir, anlamaya, mutlu etmeye, güldürmeye, üzmemeye çalışmak, minnet duymaktır bazen, pişman olabilmektir, özür dileyebilmek, özür kabuledebilmek, sarılmaktır gece uyurken, koruyabilmektir, korunacağını bilerek, endişelenmektir, kaybetmekten korkmaktır, kaybedince mahvolmaktır. Sevgi, sorun varsa çözmeye çalışmak, çareler bulmak için konuşmaktır, kavga etmemek için susmak değil.

Sevgi, kendi mutluluğun kadar karşındakinin mutluluğunu da önemsemektir, mutlu olduğun anlarda unuttuğun birini seviyor olamazsın. Sevgi, ikna etmektir sevdiğini gerektiğinde; onun için, senin için, ilişkiniz için iyi olacağına inandıklarına. Sevgi, teklif etmektir, arzulamaktır, istemektir, sürprizlerle boğmaktır karşındakini. Dümdüz yaşarsan, dümdüz bir ilişkiye dönüşür bütün, büsbütün dümdüz kalır.

Sevgi, ona ifade ettiklerinin ve onun ifadelerinde arayıp bulduklarının tümüdür, onun ifadesindeki vurguyu çarpıtıp onun çektiği acıdan önce kendinle ilgili bir ayrıntıyı baştacı ediyorsan, gerçeği aramıyor bulamıyor, bulduğunu da değerlendiremiyorsundur. Neden surat asıldığını, neyin, niye bozulduğunu çözmek yerine, surat asacağı/bozulup da keyfini kaçırtacağı sabit fikriyle korkmak, yargılayıp yargılayıp haksız infaz etmek, çözümden uzaklaştırır, karşındakinin kendisini savunmaktan bıkması anlamına gelir.

Hepsinden önemlisi, sevgi karşılık buldukça değerlenir, karşılıksız kalp paradır, beş kuruş etmez...

Sevgi, ortak sıkıntıları derecelendirmeyi becerebilme kabiliyeti gerektirir. Türlü karakteristik öğeyle bu kabiliyette olmayandan uzak durmak lazım, çünkü o karşısındaki uykusuzluktan ölüyor ama uyuyamıyorken, kendisi uyuyabildiği için uyuyabilir.

Sevgiyi karşılıklı uyuma, takıntılı bir hobiye durmaksızın iştirak beklemeye endekslersen, kendi mutluluğunu ve egonu korumaktan, kendi dertlerinden başka birşey düşünmez halde yaşarken mümkün değil yoktur. Sevgilin ağlarken oturup çikolata yiyebildiysen yıllarca, bunu öküzlük sıfatı kurtardıysa, sevgilinin de, senin sevginin de içi boşalmıştır. Ne bok yersen ye anlayışıyla değil sevgili, arkadaş bile olunmaz. Gün gelir o deyim, bildik bir atasözüne dönüşür; "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" daki yılan yerine koyarsın karşındakini, düşman olursun, o da sana düşman olur.

İlk defa yaşamak isteğim bu kadar zayıfladı hayatımda. Tıkanıp kaldığım bir yerdeyim, günlük işlerden ve beynimi uyuşturacak zihinsel faaliyetlerden başka bir şey yaptığım yok. Hiç bir hedefim yok. Sadece bu travmatik cephelerden kurtulmak istiyorum, o kadar çok cephe varki demiştim bir iki ay önce bir arkadaşıma, o kadar çok cephe var ki, bitmez. Ölmek istiyorum. O cephelerin hepsini ben kurmadım, ama hepsinde savaşmak zorundayım. Savaşmaktan bıktığım için ya çekip gitmek, ama daha çok ölmek istiyorum.

Baştan sona travma dolu, hep kendi kendime tamir ettiğim., hep kendi kendime konuşup, ağlayıp, yırtınıp sustuğum, hep kendi kendime gidip geri döndüğüm, biriktirip biriktirip kustuğum, kendi kusmuğumla kirletip/kirlendiğim, hep benim elinden tuttuğum, kah yere attığım, kah yerden kaldırdığım, kah bırakmayıp sürüklediğim, acı dolu bir ilişkiyi bitiriyorum.

O ilişkinin muhattabı bu yazıyı okusa, anafikir olarak sadece ona bir sürü hakaret edildiğini çıkartırdı. Nelere kahrolduğumu, nerelerde hata ettiğini değil. Beni sevmediğini farkettiğimi/kabul ettiğimi değil. Kayıp saymayacağından, beni kaybettiğini de değil. Çırpınmayacağından, çırğınsın istediğimi de değil.

O yüzden, hem çıkarımına uygunluk yaratsın diye detaya gireyim.

Kendi yaşantıma aldırmadığım bu noktada, ona ve hislerine aldırmayı reddediyorum.

Zira, masasına uçak biletleri atıp, tatile davet etmek istediği kızdan fazla görüştük onunla bu hayatta, beni elde etmek için parmağını kıpırtdatması gerekmedi, beni sevdiğini hiç söylemedi, hiç onurlandırmadı beni, hiç bahsetmedi benden.

Kalbime hiç dokunmadı 10 yıl boyunca, hiç sevildiğimi, arzulandığımı özlendiğimi, istendiğimi hissetmedim ben. Hep ayakbağı, dert, engel, ağır sorumluluk, üretmeyen, istenilmeyen, reddedilen.Abartıyorsam şerefsizim. Hep kendi kendime ağlayıp sustum ben. Hep çok ağladığımı düşündü. Hiç kalbim alınmadı benim, hiç naz cilve yapamadım, hiç titrenmedi üstüme, hiç değerli olamadım. İkili bir ilişkide kimse, hiç kimse bu kadar çabasızlığı, bu kadar hiçliği haketmiş olamaz. Bunu ucundan olsun düşünmedi? Daha beteri ben yüzsüzce talep ettiğimde, hep bunları hak etmediğimi beyan etti.

Sonra sıfır çizgi çektiğimiz bir acı yaşadık beraber. Hayatımda ilk kez yüzde bin beşyüz güvendim ona, da öyle değilmiş, kendi kendime gelin güvey olmuşum: Ben neler kaybetmiş, kendime olan tüm güvenimi de kaybetmek üzereyken, o işini kaybetmekten korkuyor, benim suçummuş gibi beni hırpalayıp bundan zerre pişmanlık duymadıysa, üstüne bir de beni suçladıysa.

Baştan sona travma dolu, hayatımın en güzel geçmesi gereken yıllarını kemirmiş bir ilişkiyi bitiriyorum. Boşanma dilekçesine bunlar yazılmıyor, ona söyleyince gözlerini kulaklarını bana tıkıyor, yazdığım maillerdeki çığlığı duymak yerine, hatalarını kabul edip pişman olmak yerine, gönlümü almak yerine saçma çıkarımlar yapıyor, o bir egosundan ibaret koca bir duvar ve bu beni sadece öfkelendiriyor, anneme söylesem çok üzülüyor, dertleştiklerimi bu mevzuyla çok sıktım. Yok sayılmaktan, öfkelenmekten, üzmekten ve sıkmaktan bıktım. Ama boğulmaktayım, bir değil bir sürü kaya var cebimde. En çok keseni, kanatanı bu, boğulmaktan kurtulurum diye değil, biliyorum, verdiği acıdan dolayı atmak istiyorum. Bu sebeple bu aptal yazıyı burada yazmaya mecburum.

35 yaşındayım, tüm umutlarımın tükendiği bir noktadayım, maruz kaldığım hakaretleri, boğulduğum kusmuğu 20 yaşımda iken söyleseler, yok daha neler derdim. Şimdi karşımda beni çok ağlatmış ve ben ağlarken hep susmuş birisi var, o kadar çok sustu ki ben de onu ağlatmak istedim zaman zaman, yaptım da. Vicdan azabım sadece bundadır.
O da, hep sustuğu beni hiçliğe boğup boğup kusturduğu için vicdan azabı çeksin isterdim. Pişman olsun isterdim. Farketsin isterdim. Ama bunu sağlamanın bir yolu yok.

Kabul ettim: Sevgisizlikle niye savaşırsın?

11 Eylül 2009 Cuma

4 Eylül 2009 Cuma

REPEAT

GOODBYE MY LOVER - James BLUNT

did i disappoint you or let you down?
should i be feeling guilty or let the judges frown?
'cause i saw the end before we'd begun,
yes i saw you were blinded and i knew i had won.
so i took what's mine by eternal right.
took your soul out into the night.
it may be over but it won't stop there,
i am here for you if you'd only care.
you touched my heart you touched my soul.
you changed my life and all my goals.
and love is blind and that i knew when,
my heart was blinded by you.
i've kissed your lips and held your head.
shared your dreams and shared your bed.
i know you well, i know your smell.
i've been addicted to you.

goodbye my lover.
goodbye my friend.
you have been the one.
you have been the one for me.

i am a dreamer but when i wake,
you can't break my spirit - it's my dreams you take.
and as you move on, remember me,
remember us and all we used to be
i've seen you cry, i've seen you smile.
i've watched you sleeping for a while.
i'd be the father of your child.
i'd spend a lifetime with you.
i know your fears and you know mine.
we've had our doubts but now we're fine,
and i love you, i swear that's true.
i cannot live without you.

goodbye my lover.
goodbye my friend.
you have been the one.
you have been the one for me.

and i still hold your hand in mine.
in mine when i'm asleep.
and i will bear my soul in time,
when i'm kneeling at your feet.

goodbye my lover.
goodbye my friend.
you have been the one.
you have been the one for me.
i'm so hollow, baby, i'm so hollow.
i'm so, i'm so, i'm so hollow.

3 Eylül 2009 Perşembe

HEROES SEZON 4

Başlıyorrr

Sezon prömiyeri 21 Eylül'de

Bunu da özlemiştik.