30 Aralık 2009 Çarşamba

KEZA

"ben yalnız seni severdim;
sense kendini...
hani daha da çekerdim senin derdini..
kızgın değilim hiç, inan; kırgın degilim..
üzgünüm koruyamadık aşkın ahengini..

nerelerdesin,neler yaparsın,
unuttun mu sahiden;
ah sende mi ..
kimlesin, nasıl yaşarsın,
unuttun mu sahiden;
ah sende mi..

aramıza yollar, yabancı kollar, zor yıllar girdi;
ümitlerimi, saf sevinçlerimi derken seni kaybettim...
bir iki sozle bi kaç şarkıyı; adaletsiz yargıyı;
bir de bu talihsiz yazgıyı kalbime kaydettim..

ben seni taşırım hala, taa şuramda;
tüketirken iyi kötü fani ömrümü...
bir kez sevenlerdenmişim; hiç haberim yokmuş..
avutamadım bir daha sensiz gönlümü...

aramıza yollar, yabancı kollar, zor yıllar girdi;
ümitlerimi, saf sevinçlerimi derken seni kaybettim...
bir iki sozle bi kaç şarkıyı; adaletsiz yargıyı;
bir de bu talihsiz yazgıyı kalbime kaydettim...

dinleme yüreğim kendini kalk, son bir kara trene bin;
ve sevdayı gördüğün her durakta hiç düşünme in...

aramıza yollar, yabancı kollar, zor yıllar girdi..
inanmazsın ama;

ben bunu ilk günden beri hissettim!..."

Söz/müzik: Sezen Aksu

26 Aralık 2009 Cumartesi

elvis has just left the building

those are his footprints, right there...

25 Aralık 2009 Cuma

SONUÇ

Çok daralınca kendi kendime hatırlatıyorum.

Atatürk, ne orduları ve yoktan var bu ülkeyi yönetmişti, hatta çoğu tarihçiye göre dünyanın kaderini değiştirmişti.Güçlüydü, ileri görüşlüydü, zekiydi, başarılıydı, centilmendi. Ama evlendiği kadının beklentilerini aşmak bir yana, karşılayamamıştı bile, kendi deyişiyle " idare edememişti".

Asla bilemeyeceğiz, sevdi de anlayamadığından, ihmalinden mi olmadı, yoksa sevemediğinden miydi bozgunu?

Şimdi o ilişkinin ardından yıllar sonra durduğun küçücük bu pozisyondaki önemsizliğinle, bu önemsiz ilişkiyle; senin beklentilerin karşılanmamış, anlamaya çalışılmamışsın, ihmal edilmişsin, sevilmemişsin, ne önemi var?

TEKERRÜR

Tam on yıl evveldi. Gelmeyeceğini söylemişti telefonda, yaşgünümden daha mühim bulmuştu yılbaşını, buna ne kadar kırıldığımı haykırmıştım ona, savunma pozisyonunu almıştı her zamanki gibi ve ayrı şehirlerdeydik ayrıydık böylece her ikisinde de. Üstelik 2 ay kadar da ayrı kalmıştık.

On yıl önceki yerimizdeyiz iki adım geriden bakıldığında, o 10 yılı acılar içerisinde geçirdiysek, alttan alıp şahsiyetini sallayıp duran ben olmuşsam on yıl boyunca ve hala aynı hataları yapabiliyorsa,

benim de aynı hatalarımı tekrar etmeye hakkım vardır.

19 Aralık 2009 Cumartesi

SÖZ BİTTİ

Yarından haber yok, dün bitti
Saatler son günü çalıp gitti
Yeminler yaşlandı dudaklarda
Düğümlendi derken söz bitti

Vagonlar bir dolup bir boşaldi
Kuruyan gözlerim yine yaşardı
Sarardı sırayla fotoğraflar
Ne hayatlar içimde kaldı

Unutursun için yana yana,
unutursun ölüm sana bana,
zaman basıp kanayan yarana;
unutursun, unutursun...

Sertap Erener

BİRLİKTE OKUMAK

10 yıl, dile kolay.

Çocukluk hayalimdi sevdiğimle beraber, yüksek sesle kitap okumak akşamları, tartışarak. Tadına bakmıştım bunun yıllar sonra, üniversitedeki ev arkadaşlarımla ve kardeş evdekilerle yapmıştık benzerini: Pınar Kür - Bir Cinayet Romanı"nda.

Hesap edelim 10 yıl, 3650 gün, yaklaşık 521 hafta.

Demek ki her hafta bir kitap okusaydık, 521 kitabı yalnız okumamış olacaktım.

Sırf buna inat, "Binbir Gece Masalları"nı bıraktım, okumadım.

Bir içince, bir de sakinken hatırlıyorum, kapağı kaldırılmamış bir kitap olduğumu. Kapağı kaldırılmamış Binbir Gece Masallarının şerefine!

KESMEK

Fotoğraflarını kesmişti ablam bir gece, sevgili hallerini, nişan resimlerini, nikah resimlerini, kameranın odağında çift halde bulundukları her resmi ayrı parçalara düşecekleri şekilde ikiye ayırmıştı özenle. Ağlamıştı çok da, paylaşmamıştı derdini benle, belki ondan 10 yaş küçüğüm, belki farklı kişilklerimizle farklı dünyalarda yaşıyoruz diye. Henüz gurur kırgınlığı, kalp yarası nedir bilmediğimden herhalde, manasız bulmuştum, Bittiyse bitmişti yani, bunca üzülmek niyeydi. Hayatının on yıllık bir bölümünü kesip atmak istemesinin, bana göre her fotoğraf bir anıydı ve ortada ileride belki o fotoğraflara bakmak isteyecek bir ufaklık vardı.

Ama ayrıldılar, birdaha hiç beraber olmadılar o günden sonra, eniştem barışmaya çalıştı aslında, ama ablam dönmedi yolundan. O güzelliğinden sokakta rahat yürüyemeyen ablam, 6 ay içinde tanışıp, aşık olup, nişanlanıp evlendiği, yakışıklı adamdan hala ona aşık kalarak, ayrıldı. Hep ayrı kaldılar, ayrı ayrı boktan hayatları var şimdi. Eniştemi bilmem ama ablam hiç mutlu olamadı ilerleyen yıllarda.

Süremiz aynı, sebeplerimiz, bitişlerimizdeki terazinin dengesi farklı ablamla.

Bu blogda MÜHİMMAT yazıldığı gün, mühim olan parmağımdan, resmi yukarıdaki fotoğraf kombinasyonundan çıkartılmıştı. Ama o kadar. Ve şimdi tam bu gece, ben de ablamın yaptığını yapmak istiyorum ve onun doğuştan gelen fevriliğine sahip olmadığıma ilk kez bu kadar üzgünüm. Benim yaptığımı o, onun yaptığını ben yapmalıymışız gibi geliyor düşününce..

Neyse...

17 Aralık 2009 Perşembe

BİS

Artık seninle duramam
Bu akşam çıkar giderim
Hesabın kalsın mahşere
Elimi yıkar giderim...

Sen zahmet etme yerinden
Gürültü yapmam derinden
Parmakların üzerinden
Su gibi akar giderim

Artık sürersin bir sefa,
Ne cismim kaldi ne cefa,
Şikayet etmem bu defa
Dişimi sıkar giderim

Bozar mı sandın acılar
Belaya atlar giderim.
Kurşun gibi mavzer gibi, dağ gibi patlar giderim

Kaybetsem bile herşeyi
Bu aşkı yırtar giderim
sinsice olmaz gidişim
Kapıyı çarpar giderim

Sana yazdiğim şarkıyı
sazımdan söker giderim
Ben ağlayamam bilirsin
yüzümü döker giderim

Köpeklerimden kuşumdan
Yavrumdan cayar giderim
Senden aldığım ne varsa
Yerine koyar giderim

Rzdirmem sana kendimi
Gövdemi yakar giderim
beddua etmem üzülme
kafama sıkar giderim

Söz: Yusuf Hayaloğlu
Müzik: Ahmet Kaya