4 Haziran 2009 Perşembe

LE HUITIEME JOUR - THE EIGHTH DAY

Yıllar evvel Televizyonda dublajlı olarak ağzım açık izlediğim bu filmi, geçenlerde hatırladım. Hususi temin ettim, Akbulut'un kafasına da silah dayamak suretiyle bu akşam tekrar izledim. İnsan yaklaşık 10 yıl evvel izlediği bir filmi, bu kadar detayıyla beraber sahne sahne mi hatırlar? Hafızamın değil, hafızaya kazımayı bilen yapım ekibinin: yönetmenin, senaristinin, oyuncularının başarısı.
Filmi izlerken en korktuklarınla yüzleşiyorsun, zıtlıkta tavan yapmış iki karakterin yakaladığı uyumdan ve kurabildiği iletişimden bir an bile şüphe etmiyor, hayran kalıyorsun. Anlayamam dediklerini anlıyorsun, gülemem dediklerine gülüyorsun, an geliyor kana kana ağlıyorsun. Bitince çıkıp bir ağaca yaslanmak, çimlerde uzanıp "bir dakika" yaşamak istiyorsun. Bunları sıradan bulup, bunlardan zevk almaya prim vermeyen bir tutumla büyüdüysen bile.




Benzerleriyle hem teğet, hem mesafeli film. Dantel gibi film. Kusursuz film.

Hiç yorum yok: