Bembeyazdın sen ve ben rengarenk.
En başında...
Olmaz diyenlere inat bir başka oluyorduk, karıştırıp bakınca.
Aşk, dengesi zor tutan bir tahterevalli,
Hep tepede asılı kalmanın işkenceye dönüştüğü.
Ucundaki kişilerin bambaşkalığından gayrı,
ceplerindekilerin ağırlığı bile apayrı.
Aşk çok uzun bir tahterevalli,
zamanında binip, hep inmek istediğin.
Herşeyi varken insanın, bu kadar mutsuz olması kolay değil. Biliyorum.
Sana inanıyordum be sevgili,
senin farkındaydım ben,
hep arkanda duruyordum.
Bunu bile göremiyorken sen,
Soluyordum.
Sen yanında akacak bir nehir beklerken,
ben ağzımı dayayacak musluk arıyordum.
Huzur lazımdı sana ve daha çok renk bana.
Kuruyordun.
Bataklıklara teslim olmuşken ben, sen tam elimi tutacağın anlarda,
zafer hayallerinde yitiyordun.
Ben zaten senin elini tutacağım anları hiç bilmiyordum.
Beni hiç sevmeyecek biriyle kocaman bir sayfa açtım,
dolayısıyla kapattığım bütün sayfalara kızıyordun.
Zaman akıyordu,
elimizde kürekler,
sanki sadece mezar kazmak için terliyordu yüreklerimiz.
"Birbirimizi anlamıyorduk ve daha beteri sen benim seni anlamaya çalışmama sinirlenirken, ben senin beni anlamayı denemeyişine çıldırıyordum"
acaiptir ama bu, bu ilişkiyi, bu satır da bu şiiri kökünden bozuyordu..
Bembeyazdın sen ve ben rengarenk,
Sen kuruyordun, ben soluyordum.
Tek başına ne sen ne ben renkli duvarlara baktığım sabah,
açıktı:
Ordaydı defalarca engel olduğum.
çünkü tepemizdeki giyotin misali ayrılığa artık,
ben de
göz yumuyordum.
tatmin olmamış kaç duygu sığar bir kalbe, unutulmamış kaç acı.
Bizimkilere sığıyordu.
Dayanamadığımızdan belki, izin veriyorduk:
Kırgınlıklar; önce uykumuzu, sonra hayatımızı, hatta ruhumuzu
kucaklamış, kaçıyordu.
Kabul,
Ne sen beyazsın artık, ne de ben renkli,
ikimizi karıştırıp bir duvara sürmenin imkanı yok şimdi.
Bileklerimizde kanayan yaralar,
Göğümüzden kaçan yıldızlar,
hayatımızı dağıtan rüzgarlar,
ortamızda duran dağlar,
tam gülümseyecekken yağan yağmurlar,
önümüze çıkan tüm çıkmaz sokaklar şahidim olsun.
Herkesin böyle tek bir şiiri olmalı diye düşünüyorum.
Bari bu o olsun,
son olsun.
27 Ekim 2010 Çarşamba
26 Ekim 2010 Salı
mum
hani bir yaştan sonra, çocukken kalbini gümbürdeten her şey manasız gelmeye başlar ya insana.
işte dün çocuktum ben ve bugün de o yaştayım.
işte dün çocuktum ben ve bugün de o yaştayım.
UNUTABİLME AŞAMALARI
Kocaman bir listen vardır önünde, kalbinde kocaman bir acı,
beyninde zehir zemberekler,
gözünde boş şişelerden çıkmış kelebekler.
Kimse anlamayacaktır, hece hece anlatsan da yılları,
gülecekler belki, acıyacaklar en fazla.
ama kimse senin kadar acımadı ki bu hususta,
kavra anlamayacaklarını.
Yarısı bir elinde parça parça ömrünün,
kalan yarısına bakıp durursun.
/uyu, yıkan, unut ,unut, içki içme, unut, unut, telefon numaranı değiştir, eşyalarını topla, unut, unut, annenle konuş, unut, unut/
ya da boş ver listeyi,
bırak, ciğerlerin patlasın sigaradan,
bırak ya, gözyaşlarının olsun zaman, "acele etmelisin"ler kenarda dursun.
çivi diyorum, söktüğü malum diyorum, duyuyor musun?
Durup düşün:
Önceki hüzünlerini hangi cebine koymuş,
en son ne zaman yeni bir hayat kurmuştun?
Referansın bu olsun.
beyninde zehir zemberekler,
gözünde boş şişelerden çıkmış kelebekler.
Kimse anlamayacaktır, hece hece anlatsan da yılları,
gülecekler belki, acıyacaklar en fazla.
ama kimse senin kadar acımadı ki bu hususta,
kavra anlamayacaklarını.
Yarısı bir elinde parça parça ömrünün,
kalan yarısına bakıp durursun.
/uyu, yıkan, unut ,unut, içki içme, unut, unut, telefon numaranı değiştir, eşyalarını topla, unut, unut, annenle konuş, unut, unut/
ya da boş ver listeyi,
bırak, ciğerlerin patlasın sigaradan,
bırak ya, gözyaşlarının olsun zaman, "acele etmelisin"ler kenarda dursun.
çivi diyorum, söktüğü malum diyorum, duyuyor musun?
Durup düşün:
Önceki hüzünlerini hangi cebine koymuş,
en son ne zaman yeni bir hayat kurmuştun?
Referansın bu olsun.
GERÇEK
bir şarkıyı çok seversin, gün gelir o da seni sever;
bir şarkıda çok ağlarsın, gün gelir o da sana ağlar.
"Bir duru sözle gönül alana,
Bir kuru dalla çiçekle gelene,
gitti gidiyor yaralı yüreğim,
gitti gidiyor kanadından tut...
A benim gözleri görmeyenim,
A benim kadrimi bilmeyenim,
A benim hasreti dinmeyenim,
Beni elinle ellere gönderme...
Ah anam, garib anam
Ne sarayda ne handa,
Bir zalim ocağında sevdam ağlıyor
Ne gam ölsem umrunda
beni zehir zemberek diller dağlıyor."
bir şarkıda çok ağlarsın, gün gelir o da sana ağlar.
"Bir duru sözle gönül alana,
Bir kuru dalla çiçekle gelene,
gitti gidiyor yaralı yüreğim,
gitti gidiyor kanadından tut...
A benim gözleri görmeyenim,
A benim kadrimi bilmeyenim,
A benim hasreti dinmeyenim,
Beni elinle ellere gönderme...
Ah anam, garib anam
Ne sarayda ne handa,
Bir zalim ocağında sevdam ağlıyor
Ne gam ölsem umrunda
beni zehir zemberek diller dağlıyor."
tercih
"hayır dedim, demek lazım, diyeceğim."
"hayır demek lazım, diyeceğim, dedim."
"hayır diyeceğim, demek lazım, dedim"
önden buyur.
"hayır demek lazım, diyeceğim, dedim."
"hayır diyeceğim, demek lazım, dedim"
önden buyur.
DEĞİL
Gitmek istediniz mi hiç?
yaşadığınız cennet kisvesindeki kafesten uzaklaşmak,
kaçmak,
Kanat çırpmak yeniden, hatta imkansız olsa bile artık yeşermek.
gülümsemek,
mutluluktan huzuru, huzurdan mutluluğu yaratıp,
kalabalık ortasında gözlerinizi kapatmak,
güvenmek umarsızca
ve hatta
sahip olduğunuz her acıya rağmen ışıldamak arsızca?
ya da
gitmek istediniz mi hiç,
sadece
başka yerlerde, bambaşka kafeslerin içinde ama yalnız olmamak pahasına?
İstediniz muhakkak.
Peki, kendinizi kelepçeleyip kaldınız mı hiç?
Tek başınıza yarattığınız bir hayalin, bütün sınırına en uzak noktasında,
tam ortasında solarak.
İnadına umutlanıp,
neleri neleri;
aşağılanmayı/küçümsenmeyi/itilmeyi/reddedilmeyi/yok sayılmayı/çürümeyi
göze alıp,
kaldınız mı hiç yıllarca?
nelere nelere;
yok olan hayallerinize/parçalanmış yüreğinize/darmadağın gururunuza/boşa geçmiş gençliğinize umarsızca el salladınız mı?
sizi sevmek için sizinle gururlanmayı şart koştular mı?
zaferleri filan?
sevilmediğinizi bile bile, gidememeyi maharet saydınız mı?
Siz de gitmek istemiştiniz değil mi?
Benim kadar değil ama,
değil mi?
Değil muhakkak.
yaşadığınız cennet kisvesindeki kafesten uzaklaşmak,
kaçmak,
Kanat çırpmak yeniden, hatta imkansız olsa bile artık yeşermek.
gülümsemek,
mutluluktan huzuru, huzurdan mutluluğu yaratıp,
kalabalık ortasında gözlerinizi kapatmak,
güvenmek umarsızca
ve hatta
sahip olduğunuz her acıya rağmen ışıldamak arsızca?
ya da
gitmek istediniz mi hiç,
sadece
başka yerlerde, bambaşka kafeslerin içinde ama yalnız olmamak pahasına?
İstediniz muhakkak.
Peki, kendinizi kelepçeleyip kaldınız mı hiç?
Tek başınıza yarattığınız bir hayalin, bütün sınırına en uzak noktasında,
tam ortasında solarak.
İnadına umutlanıp,
neleri neleri;
aşağılanmayı/küçümsenmeyi/itilmeyi/reddedilmeyi/yok sayılmayı/çürümeyi
göze alıp,
kaldınız mı hiç yıllarca?
nelere nelere;
yok olan hayallerinize/parçalanmış yüreğinize/darmadağın gururunuza/boşa geçmiş gençliğinize umarsızca el salladınız mı?
sizi sevmek için sizinle gururlanmayı şart koştular mı?
zaferleri filan?
sevilmediğinizi bile bile, gidememeyi maharet saydınız mı?
Siz de gitmek istemiştiniz değil mi?
Benim kadar değil ama,
değil mi?
Değil muhakkak.
25 Ekim 2010 Pazartesi
nice zaferlere
yokedeceğim seni sanki,
arka arkaya yaktığım sigaralarla.
ya da yoksun zaten;
öyle dolmuş ki ciğerlerim, kalbim sıkışıyor arada,
nefes alamıyorum.
başka başka zaferler peşine düşmüşsündür belki,
başka yerlerde, başka anlarda, başkalarıyla.
ya da zafer sensin zaten;
öyle çok iteklendim ki, görmemek için kapattım gözlerimi,
göremiyorum.
şimdi bir acı gelse,
elimi tutsa,
"burdan gideceğiz" dese,
elini sımsıkı kavrar,
teslim olurum,
ya da gelmese,
olduğum noktanın bir öncekine uzaklığından başım döner zaten,
sarhoş olurum.
anlıyorum ki sen;
ne ihtimalinden, ne bundan korkuyorsun.
arka arkaya yaktığım sigaralarla.
ya da yoksun zaten;
öyle dolmuş ki ciğerlerim, kalbim sıkışıyor arada,
nefes alamıyorum.
başka başka zaferler peşine düşmüşsündür belki,
başka yerlerde, başka anlarda, başkalarıyla.
ya da zafer sensin zaten;
öyle çok iteklendim ki, görmemek için kapattım gözlerimi,
göremiyorum.
şimdi bir acı gelse,
elimi tutsa,
"burdan gideceğiz" dese,
elini sımsıkı kavrar,
teslim olurum,
ya da gelmese,
olduğum noktanın bir öncekine uzaklığından başım döner zaten,
sarhoş olurum.
anlıyorum ki sen;
ne ihtimalinden, ne bundan korkuyorsun.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)