Kaç kere reenkarne olabilir, aynı acı aynı ruhta?
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=sevgili%2F%40arcadia
Uyuyamıyorum.
29 Ağustos 2009 Cumartesi
28 Ağustos 2009 Cuma
21 Ağustos 2009 Cuma
Kalbim kırıldı benim.
Kaybettim ben, göz göre göre anneannemi, bağıra bağıra babamı, kanaya kanaya bebeğimi, hırpalana hırpalana kalbimi, susmaya susmaya beni sevmeyenleri..
İşmiş, üretimmiş, hiç birini gözüm görmüyordu ki. Hayatımı umutlarımı kaybettim ben.
Susup duruyordum. Oh be.
İşmiş, üretimmiş, hiç birini gözüm görmüyordu ki. Hayatımı umutlarımı kaybettim ben.
Susup duruyordum. Oh be.
RÖPORTAJ
Nerede yaşamak istiyordun? Ankara.
Olmadı? Olmazdı hayaldi zaten, Antalya olurdu, ama çok kötü nemi var Antalya'nın, kalbim kırklarını aldırdım, Antalya'nın nemini aldıramadım. Yaşadığım yeri sevdiğim günlerde oradan biletim kesiliyor zaten. Hep böyle oldu bu; Ankara'da deniz yoktu, hem hep ordaydık, ağladım Gölcüğe taşınırken, Arkadaşlarım Ankara'da kalmıştı, küçüktü hem Gölcük ama ağladım Antalya'ya okumaya giderken. Antalya'nın boku çıkmıştı, ağladım İzmir'e dönerken. Bu süreçten bir İzmir temiz kurtulacaktı oysa, bebeğimi ve babamı kaybettim orda. Geçen Haziran, Göcek'e dönmek için yüreğim pıt pıt etti, meğer suyum ısınmış orada da. Hayat böyle bir zincirleme trafik kazası zaten.
Ne iş yapmak istiyordun? Marinacılık. Hayır yalan. Yazacaktım bir yerlerde, köşe yazarı filan, ardından kitap işte.
Olmadı? Bilgisayarım var, kırık bir yabancı dilim, 13 yıllık iş deneyimim var, düzgün bir iş ortamı olsun asgari ücrete razıyım.
Nasıl kazanacaktın hayatını? Yazarlıktan mümkün değildi de işte, bir şekilde kariyer yapacaktım, 25 imde başka doğrultuya geçmeseydim. Yazarlıksa eğer, alelade bir iş, kiranı elektriğini suyunu ödesin, annenlere muhtaç etmesin yeterdi. Aslında zengin biriyle evlenip hemen çocuk yapmalıymışım ben, çocuk 4 yaşına gelince de kendime bir iş bakmalıydım nezihinden. İdare edermiş bu beni, gerisi yalanmış.
Nasıl zevk alacaktın hayattan? Hobi filan?
Kariyerli genç anne olacaktım ya ben, hobi filan hak götüre mükemmelliyetçiliğimden vakit kalmazdı herhalde, yazarken zevk alacaktım, çocuğumun büyümesini izlerken zevk alacaktım ya geçelim, dans edecektim de geçelim. Briç oynayacaktım haftada bir kere. Zengin filan olursam eve bilardo masası alacaktım, hafta sonları havuz başı partileri verecektim. Yılda bir kere bir Avrupa başkenti görecektim. Yav olmadı geçelim.
Her şeyi geçiyoruz?
Hayatım geçmiş. Hayatım roman, hayatım hobi. Gurursuzluk, şerefsizlik diz boyu bu hayatta. Egomdan geçmişim. Niye geçmeyelim. Geçelim.
Olmadı?
Olmadı tabi, yapmayın benle röportaj filan, zaten ruhum çizilmiş, iddia edildiğine layık olmaya çalışan bir ruh hastasıyım ben: bir şişe tekilayı tek nefes içip devrelerimi kapatmak isteyen.
Olmadı? Olmazdı hayaldi zaten, Antalya olurdu, ama çok kötü nemi var Antalya'nın, kalbim kırklarını aldırdım, Antalya'nın nemini aldıramadım. Yaşadığım yeri sevdiğim günlerde oradan biletim kesiliyor zaten. Hep böyle oldu bu; Ankara'da deniz yoktu, hem hep ordaydık, ağladım Gölcüğe taşınırken, Arkadaşlarım Ankara'da kalmıştı, küçüktü hem Gölcük ama ağladım Antalya'ya okumaya giderken. Antalya'nın boku çıkmıştı, ağladım İzmir'e dönerken. Bu süreçten bir İzmir temiz kurtulacaktı oysa, bebeğimi ve babamı kaybettim orda. Geçen Haziran, Göcek'e dönmek için yüreğim pıt pıt etti, meğer suyum ısınmış orada da. Hayat böyle bir zincirleme trafik kazası zaten.
Ne iş yapmak istiyordun? Marinacılık. Hayır yalan. Yazacaktım bir yerlerde, köşe yazarı filan, ardından kitap işte.
Olmadı? Bilgisayarım var, kırık bir yabancı dilim, 13 yıllık iş deneyimim var, düzgün bir iş ortamı olsun asgari ücrete razıyım.
Nasıl kazanacaktın hayatını? Yazarlıktan mümkün değildi de işte, bir şekilde kariyer yapacaktım, 25 imde başka doğrultuya geçmeseydim. Yazarlıksa eğer, alelade bir iş, kiranı elektriğini suyunu ödesin, annenlere muhtaç etmesin yeterdi. Aslında zengin biriyle evlenip hemen çocuk yapmalıymışım ben, çocuk 4 yaşına gelince de kendime bir iş bakmalıydım nezihinden. İdare edermiş bu beni, gerisi yalanmış.
Nasıl zevk alacaktın hayattan? Hobi filan?
Kariyerli genç anne olacaktım ya ben, hobi filan hak götüre mükemmelliyetçiliğimden vakit kalmazdı herhalde, yazarken zevk alacaktım, çocuğumun büyümesini izlerken zevk alacaktım ya geçelim, dans edecektim de geçelim. Briç oynayacaktım haftada bir kere. Zengin filan olursam eve bilardo masası alacaktım, hafta sonları havuz başı partileri verecektim. Yılda bir kere bir Avrupa başkenti görecektim. Yav olmadı geçelim.
Her şeyi geçiyoruz?
Hayatım geçmiş. Hayatım roman, hayatım hobi. Gurursuzluk, şerefsizlik diz boyu bu hayatta. Egomdan geçmişim. Niye geçmeyelim. Geçelim.
Olmadı?
Olmadı tabi, yapmayın benle röportaj filan, zaten ruhum çizilmiş, iddia edildiğine layık olmaya çalışan bir ruh hastasıyım ben: bir şişe tekilayı tek nefes içip devrelerimi kapatmak isteyen.
Dümdüz ve tertemiz
Farkettim, artık detaya bile girmeden dümdüz ve tertemiz anlatıyorum kendimi. Aşka düşseydi biri benimle, hani Sunay Akın'ın Kız Kulesi'ne hissettikleri gibi; sevse, kıskansa, merak etse, araştırsa, seyretmeye doyamasa, endişelenseydi beni kaybetmekten, vallahi kız kulesinden daha iyisiyim ben. Vermeyip de almak isteyenler utansın.
Derdini benden daha anlaşılır şekilde anlatabilen bir kız getirsinler, karşılık göremiyor desinler, aha işte bu da benden beter deyip, tacımı devredeceğim.
Derdini benden daha anlaşılır şekilde anlatabilen bir kız getirsinler, karşılık göremiyor desinler, aha işte bu da benden beter deyip, tacımı devredeceğim.
YARIN
Yapamadıklarını yapman gereken gündür.
Zaten, kaybettiklerimi kendi başıma unutup, yaralarımı bir başıma saracaksam, o yaraları açan, kaybettiklerim için beni hırpalayanın ben ayağa kalktıktan sonra benim yanımda olmaması lazım gelir.
Düşündüm de, uğraşıp alsam veya hediye gelse bana kaybettiklerimin yerine koyulabilecek büyüklükte ne olabilir?Umutsuzluğum bu cümle içerisinde. Görebilene.
Umutsuzluğum cesaretsizliğimle kesiştiğinden hayattayım biliyorum. Umduğum ve avunduğum hiç bir şey olmamasına rağmen. Yoksa hayatta her şeyini kaybedebiliyor insan, hayatını kaybetmesi ne farkeder? Bundan bile endişe etmeyen biriyle hayatını birleştirmişse eğer?
Bir insan nasıl olur da tüm bu sürece müsaade eder?
Zaten, kaybettiklerimi kendi başıma unutup, yaralarımı bir başıma saracaksam, o yaraları açan, kaybettiklerim için beni hırpalayanın ben ayağa kalktıktan sonra benim yanımda olmaması lazım gelir.
Düşündüm de, uğraşıp alsam veya hediye gelse bana kaybettiklerimin yerine koyulabilecek büyüklükte ne olabilir?Umutsuzluğum bu cümle içerisinde. Görebilene.
Umutsuzluğum cesaretsizliğimle kesiştiğinden hayattayım biliyorum. Umduğum ve avunduğum hiç bir şey olmamasına rağmen. Yoksa hayatta her şeyini kaybedebiliyor insan, hayatını kaybetmesi ne farkeder? Bundan bile endişe etmeyen biriyle hayatını birleştirmişse eğer?
Bir insan nasıl olur da tüm bu sürece müsaade eder?
YARI YOLDA KALMAK
Şu an hissettiğim bu. Yarı yolda kaldım. Bırakıldım diyemiyorum, çünkü bırakan, bu sorumluluğu reddediyor. KAbul etmediğpi bir eylem için dava açacak değilim. MEcburen ona ihtiyacım olmayan bir kabul üzerinden ilerlemeliyim. Evet yarı yolda kaldım.
HAyatımın kabul görmüş yarısındayım, bana göre üçte ikisi filan geçti. Yola beraber çıktığımı sandığım ( ki bunu da reddediyor iyice kaosa döndü bu yazı bu yüzden), düzeltiyorum, yola paralelinde devam ettiğim başka bir yöne saptı, o bizim en son molada karar verdiğimiz yol değildi. O yüzden ben yol ayrımında kaldım. Başka yol bul diyorlar, önce oturup plan yapmalıyım oysa ki, başka hiç bir yön ümit vermiyorken mecburi olacak o planı yapma fikrine dahi katlanamadan , bavullar topluyor, arabaya dolduruyor, yola çıkıyor, yarısına varmadan vazgeçip tamamen kendi çabamla geri dönüyor, geri dönmüşlüğümün sadece bana ait yüküyle yaşamaya çalışıp, yaşayamıyorum.
Yarısında kaldığım yolun ucunda da hiç bir şey kalmadı ve ben hala o yol ayrımına oturmuş ağlıyorum: kaybettiklerime? hiç benim olmayacaklara? yalnızlığıma? çaresizliğime?
Çok devrilmiştim, çok yok olmuştum, hiç bu kadar takılı kalmamıştım. O gücü bulamıyorum, kader benden yana olsun ne olur ucunda ana yol olan patikalardan birine iteklesin beni. Gidip gidip dönmekten bıktım.
HAyatımın kabul görmüş yarısındayım, bana göre üçte ikisi filan geçti. Yola beraber çıktığımı sandığım ( ki bunu da reddediyor iyice kaosa döndü bu yazı bu yüzden), düzeltiyorum, yola paralelinde devam ettiğim başka bir yöne saptı, o bizim en son molada karar verdiğimiz yol değildi. O yüzden ben yol ayrımında kaldım. Başka yol bul diyorlar, önce oturup plan yapmalıyım oysa ki, başka hiç bir yön ümit vermiyorken mecburi olacak o planı yapma fikrine dahi katlanamadan , bavullar topluyor, arabaya dolduruyor, yola çıkıyor, yarısına varmadan vazgeçip tamamen kendi çabamla geri dönüyor, geri dönmüşlüğümün sadece bana ait yüküyle yaşamaya çalışıp, yaşayamıyorum.
Yarısında kaldığım yolun ucunda da hiç bir şey kalmadı ve ben hala o yol ayrımına oturmuş ağlıyorum: kaybettiklerime? hiç benim olmayacaklara? yalnızlığıma? çaresizliğime?
Çok devrilmiştim, çok yok olmuştum, hiç bu kadar takılı kalmamıştım. O gücü bulamıyorum, kader benden yana olsun ne olur ucunda ana yol olan patikalardan birine iteklesin beni. Gidip gidip dönmekten bıktım.
KAPALI KAPI
Hep aynı kapıyı zorluyordum, kapalı olanı. Öbür kapı kilitli değildi, üstelik anahtar deliğinden ışık da geliyordu. Ama hayır ben, öbür kapının ardındaki karanlığı istiyordum, bir dönem olduğu gibi ışıklar yansın istiyordum onun ardında da. O kapıdan tekmelenerek atıldığımı ve üzerime kilitlendiğini unutmak istiyordum. Kapının ardındaki, arada bir kapıdan çıkıp havasızlıktan boğulmak üzere olduğum ara mekana gelip beni ziyaret ediyor, orada fazla duramadığından bana en fazla yapabildiği onunla diğer kapının ardındaki karanlığa gidip, orada korkmadan, sesimi çıkarmadan, el yordamıyla yaşamamı önermek oluyordu, hatta bunu bile kesin sözlerle değil, davranışlarıyla belli etmek gibi bir gurura kapılmıştı. O gurur ve bu gurursuzluğu haketmediğimden, havasızlıktan boğulana kadar olduğum yerde durdum.
Az kaldı, ya burada boğulup öleceğim, ya da diğer kapıdaki ışığa yürüyeceğim.
Az kaldı, ya burada boğulup öleceğim, ya da diğer kapıdaki ışığa yürüyeceğim.
17 Ağustos 2009 Pazartesi
VAKİT TAMAM
"vakit tamam... seni terk ediyorum.
o bütün alışkanlıklardan
ve bütün sıradanlıklardan öteye,
yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
doyamadım inan,
kanamadım sevgiye...
korkulu geceleri sayar gibi,
deprem gecesinde bir yıldız,
birdenbire kayar gibi;
ellerim kurtulacak ellerinden,
bir kuru dal, ağacından
çatırdayıp kopar gibi...
aşksa bitti...
gülse, hiç dermedik.
bul kendini kuytularda, hadi dal!
seninle bir bütün olabilirdik...
hoşçakal gözümün nuru,
hoşçakal...
vakit tamam... seni terk ediyorum.
bu, kırık ve incecik
bir veda havasıdır.
tutuşan ellerimden
parmak uçlarına değen sıcaklık,
incinen bir hayatın yarasıdır...
kalacak tüm izlerin hayatımda.
gözümden bir damla yaş,
sızlayıp resmine aktığında;
bir yer bulabilsem keşke
bir yer, seni hatırlatmayan;
kan tarlası gelincik şafağında...
ölümse, korktun.
savaşsa, hep kaçtın...
vur kendini kuşkularda, hadi al!
sen bir suydun oysa,sen bir ilaçtın...
hoşçakal canımın içi,
hoşçakal…"
Yusuf Hayaloğlu
o bütün alışkanlıklardan
ve bütün sıradanlıklardan öteye,
yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
doyamadım inan,
kanamadım sevgiye...
korkulu geceleri sayar gibi,
deprem gecesinde bir yıldız,
birdenbire kayar gibi;
ellerim kurtulacak ellerinden,
bir kuru dal, ağacından
çatırdayıp kopar gibi...
aşksa bitti...
gülse, hiç dermedik.
bul kendini kuytularda, hadi dal!
seninle bir bütün olabilirdik...
hoşçakal gözümün nuru,
hoşçakal...
vakit tamam... seni terk ediyorum.
bu, kırık ve incecik
bir veda havasıdır.
tutuşan ellerimden
parmak uçlarına değen sıcaklık,
incinen bir hayatın yarasıdır...
kalacak tüm izlerin hayatımda.
gözümden bir damla yaş,
sızlayıp resmine aktığında;
bir yer bulabilsem keşke
bir yer, seni hatırlatmayan;
kan tarlası gelincik şafağında...
ölümse, korktun.
savaşsa, hep kaçtın...
vur kendini kuşkularda, hadi al!
sen bir suydun oysa,sen bir ilaçtın...
hoşçakal canımın içi,
hoşçakal…"
Yusuf Hayaloğlu
Kaydol:
Yorumlar (Atom)