Hep aynı kapıyı zorluyordum, kapalı olanı. Öbür kapı kilitli değildi, üstelik anahtar deliğinden ışık da geliyordu. Ama hayır ben, öbür kapının ardındaki karanlığı istiyordum, bir dönem olduğu gibi ışıklar yansın istiyordum onun ardında da. O kapıdan tekmelenerek atıldığımı ve üzerime kilitlendiğini unutmak istiyordum. Kapının ardındaki, arada bir kapıdan çıkıp havasızlıktan boğulmak üzere olduğum ara mekana gelip beni ziyaret ediyor, orada fazla duramadığından bana en fazla yapabildiği onunla diğer kapının ardındaki karanlığa gidip, orada korkmadan, sesimi çıkarmadan, el yordamıyla yaşamamı önermek oluyordu, hatta bunu bile kesin sözlerle değil, davranışlarıyla belli etmek gibi bir gurura kapılmıştı. O gurur ve bu gurursuzluğu haketmediğimden, havasızlıktan boğulana kadar olduğum yerde durdum.
Az kaldı, ya burada boğulup öleceğim, ya da diğer kapıdaki ışığa yürüyeceğim.
Az kaldı, ya burada boğulup öleceğim, ya da diğer kapıdaki ışığa yürüyeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder